Rüzgar
Gülü
Bir bahçe büyük,
sessiz, soğuk. Bir çocuk küçük bedeninden daha büyük sorular ceplerinde,
yalnızlıktan üşüyor elleri. Çıplak, çelimsiz bir ağaca sarılıyor, öyle duruyor
bir süre. Buz gibi ağaç gövdesi sıcacık bir kucak gibi iyi geliyor çocuğa.
Bahçe çitindeki rüzgar gülünü görüyor. El sallıyor karşıdan ,yanına
gidiyor sonra. Küçücük elleriyle dokunuyor rüzgarla dans eden çarka. Anlatmaya
başlıyor çocuk tüm biriktirdiklerini ,özlediklerini, oyuncaklarını,
şekerlerini, uçurtmalarını, dizindeki yaraları. Konuştukça artıyor mutluluğu.
Gittin diyor çocuk tüm ısrarlarıma rağmen dinlemedin beni. O
ilaç kokan odada yatarken gülümsemiştin bana. Sonra bir gece yanıma geldin,
saçımı okşadın, veda ettin. “Gitmesen olmaz mı dedim.” Hiçbir şey söylemedin ve
gittin. Rüya değildi gerçekti .Güzel eğlenceli günlerimiz varken her şey çok
hızlı değişmişti. Kanser diye bir şey dolanmıştı herkesin diline, dünyadaki en
huzur bozucu kelime. Benim bildiğim insanlar hastalanır, ilaç alır sonra
iyileşirdi. Mizacın gibi sessiz sakin göçtün gittin bu dünyadan .Rüzgar gülünü
birlikte yapmıştık .Rüzgar gülü, uzaklardan haber getirir rüzgarlarla birlikte
,sesleri toplar; sevdiklerimizin seslerini getirir bize. Dinlemeye gönüllüysen
anlatacağı çok şey vardır demiştin. Şimdi uzaklarda olan sensin .Rüzgarlara
seni çok sevdiğimi ve çok özlediğimi söyledim. Ulaştırmışlar haberi sana. Ben
de seni çok seviyorum sen görmesen de aslında ben hep yanındayım demişsin
.Biliyordum hiç ölmeyeceğini…
Rüzgar gülü konuşur çocukluğunu yitirmedikçe. Dokunursun ona
bir dost eline dokunur gibi .Ne vakit anlam kazanır eşya? Fotoğraflar,
kıyafetler, rüzgar gülleri…Sevdiklerimiz birer birer eksildikçe hayatımızdan
anlam kazanır, ete kemiğe bürünür dokunduklarımız, baktıklarımız hatta
kaçtıklarımız .
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder