2 Eylül 2014 Salı

Bir düş'tür yaşamak

DÜŞ GEZGİNİ

Dünyayı sıkıcı hale getiren sınırsız evrende sınırlarla yaşamaktı. Normlar ,tabular ,önyargılar , aitlik duygusu… Çoğu zaman çizgileri kendi ellerimizle biz çizeriz bazen de irademiz dışında gelişen olaylar tarafından çizilir. Doğarken bebeğin boynuna dolanan kordon gibi.İlkin bunu oyun zanneder bebek , çırpınır  ilk kez gördüğü dünyaya tutunabilmek için.Nefesi kesilir ; hayat bir arafta başlar. Gitmek ya da kalmak. Gitmez ,var gücüyle tutunur onu sevenlerin ellerine. Keşfetmek gerekiyordu dünyayı kendini bulana dek. Hem eksik hem tam. Aynı zamanda zayıf bir o kadar da güçlü.

Hayat serüvenim işte böyle başladı. Kendimi bildiğimden beri epilepsi hastalığını da biliyordum. Hastaneler, ilaçlar, nöbetler. Zordu her şey . Camdan bir bebek gibi kırılgandım. İnsanların bakışları, hayatın akışını bozan nöbetler beni hırçınlaştırıyordu . Ailemi suçladığım zamanlar bile olmuştu. Nöbet korkusu nedeniyle hiçbir yere tek başıma gidemiyordum. Katıldığım tek bir okul gezisi bile yoktu. Bir kavanozun içinde yıllanmış bir cenin gibiydim. Dışarıda başka bir dünya vardı keşfedilmeyi bekleyen. Asi yapım durumu kabullenmemi engelliyordu. Neden ben diye sorgulamak mutsuzluğumu arttırıyordu. Bazen güçlü yanım baskın geliyor ve bu gerçekle yüzleşmeye karar veriyordum. Nöbet sırasında gördüğüm halüsinasyonları bir üstünlük olarak kabul etmiştim. Başkalarının görmediklerini görüyor, duymadıklarını duyabiliyordum. Ben bir düşü yaşayabiliyordum bu üstünlük değil de neydi? Aklın sınırlarını zorlayan kendini teselli yöntemim güçlü hissetmemi sağlıyordu. Ne var ki kabuğumu kırıp dışarıya çıkmak istediğimde en ufak bakış ya da bir ima geri adım atmama neden oluyordu. Yıllar geçtikçe insan hayatın değerini anlıyordu. Kaybedilen yakınlar, artık sadece bir fotoğraf karesi olan anılar her şeyden gerçekti. Hiçbirimizin zamanı fütursuzca harcayacak bir lüksümüz yoktu. Hayatı daha fazla boşa harcayamazdım.


Çocukken bir öykü dinlemiştim. Bir kaşifin öyküsüydü bu. Zamanın birinde ömrünü dünyayı keşfetmeye adamış bir kaşif varmış. Gezmediği yer yokmuş dünyada. Ama bunlar da yeterli gelmiyormuş kaşife. Artık bildiği dünyadan farklı şeyler bulmak istiyormuş. Kaşif , düşlere yolculuk etmeye karar vermiş Herkes kaşifle alay etmiş ,Onun deli olduğuna inanmışlar. Ama o, düş gezgini olmaya kararlıymış. Benim yeni hayatım kaşifin öyküsüne benziyor. Eski bir fotoğraf makinesi ile her şeye yeniden başladım Farkı insanlar ,farklı dünyalar ve sınırsız bir evren.Hayatın kıyısında olanlar ,hayata karışanlar, cesur olanlar, korkan olanlar ,dış dünya, kurgusal dünya objektifimde can buluyordu. Ödülleri olan iyi bir fotoğrafçıyım , dünyayı geziyorum sınırlarım yok. Kaşifin öyküsünün sonunu bilmiyorum.  Düşlere yolculuk edebildi mi kim bilir? Ama ben bunu başardım  .Fotoğrafladığımız her karede bir düş yok mu bakış açımızla gördüğümüze anlam katmıyor muyuz? Evreni yeniden kurgulanmak bu değil mi. Gerçek olandan  tamamen farklı bir yaşanmışlık kesitini yaratmak evet yaptığım bu. Ben düşlere yolculuk ediyorum hayatımın her anında. Kum taneleri gibi savrulurken zaman hepimiz bir düşün içindeyiz  aslında adına ‘yaşamak’ diyoruz.